25 Ocak 2019 Cuma

Mitraizm ve Mitras Dini

Mitraizm ya da Mitra'nın Gizemleri, Antik Yunan ve Roma dünyasının, Eleusis ve İsis gizleri olarak bilinen diğer gizli kültlerde, yani ezoterik olarak nitelendirilebilecek geleneklerde olduğu gibi, sadece bu külte kabul edilenlere açıklanan bir sır etrafında gelişmiş bir mistik Roma kültüdür. Milattan sonra birinci yüzyıl ile dördüncü yüzyıl arası Roma İmparatorluğu askerleri arasında yaygınlaşmıştır.
Mitraizm öğretisiyle ilgili hiçbir yazılı belge ele geçmemiştir fakat bunun yanında arkeolojik olarak antik dünyaya dair oldukça dokümana sahiptir. Ancak açıklayıcı antik belgeler olmadığı sürece bunların yorumlanması da karmaşık bir hal almaktadır. Mitra'nın en belirgin tasvirleri kayadan doğması ya da kurban edilecek bir boğa olarak görülmektedir.
"Mitra" ifadesi en eski olarak, Hinduizm dininde Vedalar'da kullanılmıştır. Daha sonra çeşitli versiyonları türemiştir. Sonradan türeyen versiyonlarından en önemlileri Pers Mitraizmi ve Roma Mitraizmi'dir. Roma mitraizminin Hıristiyanlık dinini doğrudan etkilediği iddia edilmektedir.

İki yüzlü Mitra rölyefi, Roma, MS ikinci ile üçüncü yüzyıl, Louvre Müzesi.

Mitras Dini
Persia (pers-iran) kaynağına dayanan Mithras dini, Özellikle İsa'dan sonra III. yy.ın ikinci yarısında Hıristiyanlığın en büyük rakibiydi. İmparatorlar dinin çok gereksinim duyulan istikrarı sağlayabileceğini anladılar. Fakat o yeni bir din olmak zorundaydı, Askerler de Mitraizm taraftarıydı, onları da cezbedecek çok özelliklere sahipti. Mithras Güneş Tanrı'ydı. Fakat Suriye'li benzerine göre kadınsı değildi. Savaşla ilgili bir tanrıydı: Zarathustra'dan beri (Zerdüşt'ten beri) Pers inancının bir parçası olan iyi ve kötü arasındaki savaşla. 
Rostovtseff, bir yeraltı tapınağında (Heddernheim-Almanya) bulunan ve ona tapınmayı temsil eden bir bas-relief'i alır kitabına ve askerler arasında yalnız doğuda değil batıda da Mithras'ın pek çok ardılı (tilmizi) olması gerektiğini belirtir.

Eski Dünya'nın Tarihi II, s. 343 (Bertrand Russell)

Hint-İran müşterek düşünce sisteminin ortak ürünü olan Mitraizm, Zerdüştlük yanında diğer bir (inanç ) kültüdür. Kaynağı güneş ve ışık olan Mitra’dan almıştır. Mitra Tanrı ile insanlar arasında aracı ve ruhların kurtarıcısıdır. Ekinoks dönemlerinden (Gök haritasındaki burçlar) birinde; Astrolojiye göre (Yunan ve Roma döneminden önce) ekinoks boğada idi. MÖ 4000–3000 de gerçekleşen Boğa çağının sonu, boğa öldürme sahnesiyle ifade edilmiştir. Perseus takımyıldızının tam boğa üzerindeki konumu, boğayı Perseus'un öldürdüğü inancını yaratmıştır. Bu sahnede Perseus'un yerine geçen Mitras boğanın gücünü yok etmekte, bahar ekinoksunu boğa burcundan çıkarıp, koç burcuna sokmaktadır. Bu sahne, Boğa çağınının sona erdiğini, yeni bir çağın başladığını simgelemektedir. Bu değerlendirme yerel halkların bilgisinde bütün canlı varlıklar onun kurban ettiği bir boğanın kanından doğduğu efsanesini yaymıştır.
Bu efsane binlerce yıl devam edip Perslerin Ege’ye kadar genişlemiş egemenlik alanlarında inanç sistemi (kült) olarak devam etmiş. Ancak İyonya kültürünün doğuya doğru açılımı sonucu doğuda ki ( İran) Mitra, Tarsus’da yeniden güncelleştirilerek o güne kadar mit olan inanç İ.Ö. 128 yılında o zamanın gökbilimcileri ve astronom - astrologları için çok önemli bir keşfi yeniden ortaya koydular. Anadolu'lu Hipparkus gök ekinokslarının gerilemesi olgusunu keşfetti. Hipparkus'un buluşu bahar ekinoksunun Koç burcunda olduğu Yunan-Roma döneminden önce, ekinoksun Boğa da olduğunu açıkça ortaya koymuştu.
Stoacı öğretiye uygun olarak bu yeni kozmik olguyu, bir yerel tanrı olan ve bir takımyıldızın sembolü olan Perseus'un kimliği ile kişiselleştirdiler. Bu oluşum için en uygun sembolün bir boğanın ölümü inancı Perseus'un boğanın tam üzerindeki takımyıldız olması konumuyla birleştirilerek, Perseus’un boğayı öldürme tablosunu oluşturdular. Bu sahne Perseus'un bahar ekinoksunu boğa burcundan çıkarmak için bütün gök âlemini (yıldızlar) yerinden oynattıgını göstererek onun büyük gücü olduğunu iddia ediyorlardı. Böylece pers mitolojisini doğrulamış oluyorlardı.
Mitras, İran tanrısı Mitra ile içiçedir fakat bu yeni dinin Pers Mitra dini ile inanç ayrıntısı ve ritüeller bakımından bir alakası yoktur ancak onun bir türevidir.

“Pers Tanrısı Mitra'nın sembolü güneştir, güneş tanrısıdır. Zerdüşt dininde yargılama esnasında Ahura Mazda'nın yanında yer alır ve insanların yargılamasında bulunur. Ancak Mitras dininde güneş Mitras'ın önünde diz çökmüş olarak gösterilir. Mitras evreni yöneten çok güçlü bir tanrıdır artık ve güneş de o yıldızların en güçlüsüdür. Gene de Mitras karşısında bir hiçtir.” 
Mitra'nın adını taşıyan ve mitolojik olarak Perseus'un soyundan geldiğine inanılan kral Mitradates ile deniz kavimleri arasındaki ittifak ilişkisi sonucu yeni tanrı için Mitras isminin benimsenmesine yol açtı. Zaten Anadolu’daki Pers valilerinin ve daha sonra bağımsızlıklarını ilan edip devletler oluşturan kralların çoğunun adı Mitradates idi. Böylece yeni bir din doğmuş ve o günün durumuna göre çağdaşlaşmış bir kült oluşturuluyordu. Batı kültürü ile doğu inanç kültürü arasında ki ilişkiler inanç alanı ile de etkileniyordu. Kommagene’de bu günlere kadar gelen dev heykellerin isimleri de hem Ege mitolojisinde ki hem de Pers kültündeki kutsalların adlarını taşımaktadır.(Nemrut Dağı) Burada bulunan arkeolojik kalıntılarda ki objeleri ve bu buluntulardaki desenler Mitra-fragmanlarla uygunluk taşımaktadır.
Mitras yeni kimliği ile biraz daha yücelip güneşe tapan inanç öznesi burada daha görünmez büyüklük kazanmıştır. Dayanılmaz bir ateş (güneş) kılığına bürünerek bütün dünyanın yanıp tutuşmasını idare edecek karanlıkları aydınlatacak ve ölüleri diriltecektir. Böylece Mitraizm, umumi bir ümit ışığı olmuştur.
Mitras dininin en büyük özelliği halka açık olarak kutlanan hiç bir kutsal töreninin olmamasıdır. Sadece kabul edilenlere açıktır, başka gizem dinine katılanlar bu dine katılamazlar (Okült-Hermes yansıma etkileşimi olabilir). Katılım törenlerine yalnız erkeklerin girmesine izin verilir, kadınlar yer alamaz. Aslında bu yönü ile Mitraizm Hıristiyanlıktan önce bölgeye yayılan Yahudilikten daha çok etkilenmiştir.
Mitras dininin gizemi Hipparkus'un buluşudur. Bu dine girenler bu sırrın, yani Mitras tarafından evrenin düzeninin degiştirildigi gizinin saklayıcısıdırlar. Bu gizi ögrenmek isteyen adaylar dine giriş ritüelinde yedi aşamadan geçerler. Bu aşamalar; Kuzgun, Gelin, Aslan, Asker, Pers, Güneşin Koruyucusu ve Baba aşamalarıdır. (Bu giz olgusu acaba bugünkü diğer dinlerdeki kapalı tarikatları da etkilemiş midir?)
“Ayinleri gizli olan bu tapınım çoğu Roma ordusunun askerleriydi. Üyeleri arasında bürokratlar, tüccarlar ve köleler de bulunmaktaydı. MS 1. yy.da Tarsus'tan yayılmaya başlayan Mitras kültü, 3. yüzyılda İskoçya ve Büyük Sahra'ya kadar ulaşmıştır.”
Mitra dini MS 1. yy.dan itibaren Roma’nın doğuya savaş seferleri yolu ile askerler tarafından Roma’ya sokulmuş II ve III asırlar da Roma’da çok sayıda kişi bu dine girmiştir. Renan’a göre “eğer Hıristiyanlık bir nedenle yayılma imkânı bulamasaydı onun yerini Mitra dini alacaktı”. Roma’nın Hıristiyanlığı kabulü ile bu inanç bağlıları ile kilise büyük mücadele vermiş ve kilise üstün gelmiştir.
Mitras ayinlerinde kurban edilen boğanın kanıyla hem yıkanılır hem de içilirdi. Böylece yok olan bir çağı simgeleyen boğanın temsil ettiği tanrının gücüne ve ölümsüzlüğüne kavuşulacağına inanılırdı.
Son olarak Mitras tapınaklarının yer altında kayalık içerisindeki mağaralarda olduğunu, bunu da Mitras'ın kayadan doğumundan kaynaklandığını belirtmek gerekiyor. Mitras mağaraları en fazla yüz kişi alabilen yeraltı mağaralarıydı. Mağaralarda hep kuyu bulunurdu. Bu mağaralara bir dizi yeraltı geçidiyle ulaşılır ve bu geçitler külte kabul törenlerinde kullanılırdı. Kaya içi oyma mezarlar (nekropol) Anadolu'da ve özellikle Kommagene bölgesinde yaygındır.
“Mitra tapınakları (Mithraeum) genellikle yeraltında inşa edildiği için, aralarında çok zengin ikonografinin de bulunduğu içerikleri iyi korunmuştur. Bu nedenle Mitraizm, antik dünyanın arkeolojik olarak en çok bulguya sahip olgularından birisidir.” (David Ulensey) 
Bu tapınaklardan günümüze intikal eden özgün örnek Gaziantep’e kent merkezine 10 kilometre kadar uzaklıkta bulunan Dülük Antik Kenti, MÖ 5600'lü yıllara uzanan çok eski bir tarihi olan Dülük Antik Kültü’nün Dünyada bilinen en büyük yeraltı tapınağı unvanına sahip olan Mitraeum’um Dülük'te Keber tepesinin güney eteğinde bulunmuştur. 8 metre uzunluğunda dar bir geçişle girilen mekândan, dik bir meyille tören salonuna varılıyor. İki salonludur, yer altı Tapınağının mihrabı konumundaki merkezi nişte Tauroktoni adı verilen boğa öldürme sahnesi kabartma halinde kayalar üzerine işlenen başta boğa olmak üzere değişik dinsel içerikli figürler, Tanrı Mitras, gezegenleri simgeleyen yıldızlar, takımyıldızlarını simgeleyen akrep, yılan, köpek v.s. gibi figürlerin de eşliğinde bir boğayı öldürürken resmedilmiştir. Ancak öyle anlaşılıyor ki burada ki Mitra kült motifleri Tarsus kaynaklı ikinci Mitra döneminden kalması daha makuldür.
Bu inanç sisteminin MS versiyonu, Tarsus’lu Paul;

Anavatanımız gökyüzüdür, kurtarıcımızı da oradan bekleriz. O bizim zavallı gövdelerimizi kendi muhteşem vücuduna dönüştürecektir, çünkü o bütün evrene boyun eğdiren gücün sahibidir. Henüz olgunlaşmamışken bizler uzayın temel güçlerinin esiriydik, ama günü geldiği zaman bizleri kurtarmak için tanrı oğlunu gönderdi.
diyecektir Hz. İsa için.
Burada ki katkılarıyla güçlendirdiği dini inancını batıya doğru yaymaya devamında çok faydalandığı anlaşılmaktadır. Çünkü Mitraizm birinci sistemiyle de yüzyıllardan beri Pers egemenliğinde olan Anadolu halklarınca bilinip inanılmaktaydı.
İşte mitler arasından yeni versiyon mistik yönelimler çıkmasındaki kaynaklardan birisi bu Mitrasizm’dir.



24 Ocak 2019 Perşembe

Çayönü Höyüğü

Çayönü Tepesi Diyarbakır İli, Ergani İlçesinin 6 km. güneybatısında, Sesverenpınar Köyü (Hilar) sınırlarında, tarihi Hilar kayalıklarının yakınında, Dicle Nehrinin kollarından Boğaz çayı kıyısında yükselen bir höyük yerleşmesidir. Çayönü  ilk defa İstanbul Üniversitesi  Prehistorya  bölümünden  Prof. Dr .Halet Çambel  ile Chicago Oriental İnstıtute adına Prof.Dr.Robert j.Braid Wood tarafından 1963 yılında kazı çalışmalarına başlanmış 1986 sonrasında Prof. Dr. Mehmet Özdoğan tarafından kazı devam etmiş ve çalışmalar 1991 yılına kadar sürmüştür. Yerleşimin “Esas Çayönü evresi” olarak bilinen M.Ö. 7500-5500 yılları arasındaki bin yıllık döneme ait olan kalıntı ve buluntular ile sağlanmıştır. Bu dönem insanlık tarihinin en önemli aşamalarından birini, belki de en önemlisini yansıtmaktadır. Günümüzdeki kent uygarlığının köy yaşantısından, avcılık toplayıcılıktan besin üretimine geçtikleri ‘’Neolitik dönem’’olarak bilinen, teknolojik yaşam biçimi, beslenme ekonomisi ve insan-çevre ilişkilerinin  tümüyle değiştiği, kültür tarihi ile ilgili buluşlarda bir çok ‘’ilki’ de içeren canlı ve ilginç bir dönemdir.

Çayönü, tahıl ve evcilleştirmeye dayalı köy hayatının en eski örneklerinden olup, günümüz uygarlığının da önemli bir basamağını oluşturmaktadır. Çayönü yerleşmesinin bu önemi yabani buğday, mercimekgiller gibi bitkilerin tarıma alınması, koyun ve keçinin evcilleşmesi ile gerçekleştirilmiştir.

Ergani bakır yataklarının dünyanın en eski maden ocakları olması nedeniyle, Çayönü İnsanı, dünyanın başlıca yerlerinden 2 bin yıl önce bakırı işleyerek alet yapmayı başarmıştır. 

6 evreli bir gelişim gösteren ve 50 yapı katıyla temsil edilen Neolitik dönem, dal ve kamışlardan yapılan basit yuvarlak kulübeden taş temelli kerpiç yapılara, avcı bir topluluktan, çiftliğe dayalı bir geçiş sürecini bütün ayrıntıları ile tanıtmıştır.

Büyük bir kült yapısı, dünyanın en eski mozaik döşemesi, içinde dikili taşların bulunduğu önemli bir yerleşim merkezidir. m.ö.6. bin yıllarında ilk kez kilden çanak çömlek yapımı, tarım ve hayvancılığa dayalı, gerçek köy yaşantısının “gelişkin köy evresi” olarak adlandırılabilir.

Çanak çömleksiz Neolitik yapı gelişim tipleri:

·         Yuvarlak Planlı yapılar
·         Izgara Planlı yapılar
·         Kanatlı Yapılar
·         Taş döşemeli Yapılar
·         Hücre Planlı Yapılar
·         Geniş odalı Yapılar
·         Çok odalı ve geniş Avlulu Taş Temelli Yapı Topluluğu

Çayönü yerleşmesinin çeşitli evrelerinden o dönemdeki inançlar ile ilgili törenler için kullanıldığı anlaşılan yapılarda bulunmuştur. Bunların en ilginçlerinden biri ‘’Kafataslı’’ yapı olarak bilinen Izgara planlı yapıların sonu ile kanatlı yapılar dönemine yaklaşık olarak m.ö.7. bin yıllarına tarihlenen ölü kültü ile ilgili olan yapıdır. Güney kısmında geniş bir avlu, bu avlunun iki yanında sekiler ve ortasında özenle işlenmiş bir sunak bulunmuştur. Sunağın üzerinde insan ve hayvan kan  pıhtısına rastlanmış olup buda  tanrıya kurban kesme geleneğini göstermektedir. Kuzey kesiminde ise insan kemiklerinin depolandığı hücre gibi bölümlerde bulunmaktadır. Arkadaki küçük hücre mekanlarında 73 insana ait kafatasları depolanmış olarak bulunmuştur. Çayönü insanı, ölülerini oturdukları evlerin altına gömüyorlardı hemen her yapının altında mezarlara rastlanmıştır. Mezarlarda Hocker tarzda konulmuş iskeletlere rastlanıldığı gibi  doğrudan mezara gömülmüş örneklere de rastlanılmıştır. Bu döneme ait ölü kültü yapılarına Yakındoğu’da bir çok kazı yerinde rastlanılmasına rağmen, Çayönü yapısı bunların içinde anıtsallığı ve iskelet sayısı ile en önemli olanıdır.

Çayönü yerleşmesinde çıkan buluntular: Çakmaktaşı, obsidyen, bazalt, doğal bakır, oraklar, kazıyıcı - delici aletler ve çeşitli süs eşyaları ele geçmiştir. Çayönü yakınlarında Çakmaktaşı yatakları tespit edilmiş fakat Çayönü insanı kalitesiz çakmaktaşı kullanmamıştır. Yeri tam olarak bilinmeyen bir yerden çakmaktaşı getirtip kullanmışlardır. Hammaddenin %30’unu oluşturan obsidyenin ise yörede kesinlikle olmayıp dışardan getirildiği düşünülmektedir.                   

Çayönü Yakındoğu’da en erken seramik kullanımı öncesi yerleşim merkezi olması açısından büyük önem taşır. Ayrıca, Anadolu’da böyle bir yerleşim tespitinin yapılması o döneme ait çok büyük çapta mimariye ait kalıntılar olması da dünya kültür tarihi içinde  çok önemli bir yerleşim olduğunu göstermektedir.