21 Aralık 2018 Cuma

Lucifer Tarihi

Büyük şair Dante’nin İlahi Komedya’sında tanımlanmış sonrada oldukça kabul görmüş yedi büyük günah var:  lust - şehvet,  greed - bencillik/cimrilik,  gluttony - açgözlülük, pride - kibir/gurur,  sloth tembellik,  wrath - nefret,  envy - kıskançlık… Büyük şaire ek olarak 1589 da Peter Biensfield her bir günahı  bir iblisle eşleştirmiştir. Lucifer - Kibir Mammon - Hırs Asmodeus - Şehvet Leviathan - Kıskançlık Beelzebub - Oburluk (sineklerin tanrısı) Satan - Öfke Belphegor - Tembellik.   Bu sıralamada adı geçen Lucifer ve onun hikayesi temel konumuz.
Hristiyan inanışına göre Lucifer Tanrı’dan sonra ikinci konumdadır ve cennetteki en büyük melektir. Fakat hırsına ve kibrine yenik düşmüş  ve Tanrı’ya isyan  etmiştir. Bunun sonucu olarak cennetten  kendisi ile beraber olanlarla birlikte  kovulmuştur. Bu süreç sonunda Lucifer Şeytana,  takipçileri ise iblislere dönüşmüştür. İşte Lucifer sözcüğünün kökü yani lux ışık anlamındadır ve yukarıda bahsettiğimiz gaz lambasına da ismini verir.  Lucifer ışık anlamına gelen lux (sahiplik “genetiv”hali lucis) ile ferre (taşımak, getirmek fiili) kelimelerinin birleşiminden türemiş Latince bir kelimedir. Grek söyleninde Lucifer Prometheus olarak görünür; o insanlığa ışığı getirendir. Şairler tarafından Sabah Yıldızı’nı, yani  Venüs’ü simgeler . Lucifer Jerome’un Vulgate’sinde (Septuagint’in Grekçe çevirisinden) direkt olarak heosphoros yani “sabah yıldızı” ya da “Gün Yıldızı”  edebi açıdan ise Şafağı Getiren olarak  Isaiah’ın 14:12 sinde çevrilir.
Venüs gezegeninin  yani tanrıça Venüs’ün   Roma dönemi astrolojisinde şimdiki ismini almadan önce Lucifer olarak bilindiğini de söylemek gerek.
Lucifer “sabah yıldızı”nın şiirsel adıdır ve Grekçe eosphoros (şafağı getiren) kelimesinin en yakın çevirisidir ki Odyssey ve Hesiod’un Theogony’sinde görünür. Lucifer’in antik Roma’da kullanımı  Vergilius’un Georgics adlı şiirinde görülür. Lucifer, John Milton’un Protestan destanı Kayıp Cennet’in anahtar karakteridir. Milton Lucifer’i eserinde oldukça sempatik, azimli ve gururlu olup Tanrıya karşı gelen  sonra da yenilip  cennetten kovulan bir melek olarak sunmuştur.  (ki İslamda da şeytan insana secde etmemesi neden gösterilerek kibri üzerine lanetlenmiştir) Lucifer tabi sonrasında retorik yeteneğini cehennemi örgütlemek için kullanmak zorundadır; kendisine Mammon ve Beelzebub yardım eder. Örgütleme becerisini  iyilik ve kötülüğün sırrının saklandığı ağacın meyvasından yemesi için başarıyla kandıracağı Havva’nın (Adem’in karısı)  üzerinde dener ve insanoğluyla kaderini birleştirir.
Oldukça uzun bir anlatı ama özetlenmiş bir biçimde yedi büyük günahtan kibirle anılan ve baş şeytanlardan sayılan Luciferin adı “ışık” sözcüğünden türemiş durumda. Işık getiren şeytanın karanlıkların efendisi olması ise aydınlanmanın din üzerinde yarattığı baskı olsa gerek. Bilim ve aydınlanmanın şeytan uğraşı sayılmasının ve bugün dahi dinlerin bilimle barışık yaşayamamasının trajikomik hali Lucifer’ in adında yatmaktadır.  Karanlığın hükmünün son bulacağını gösteren (sabah yıldızı) Venüs yıldızının da olaya katılması daha da  dikkat çekicidir.   Daha tuhaf olanı dinlerin baştan çıkarıcı ve günah saydıkları her şeyi insanın dişisine bağlamaya çalışmasıdır. Kadın ve erkek üzerinde bir dengesizlik yaratarak birini diğeri hükmedici kılmak için kadını kötülüğün başlangıçı olarak saymak hemen hemen tüm dinlerde var. Lucifer’in işaretlendiği Venüs de baştan çıkarıcı bir tanrıça (Afrodit)  olarak görünür bize. Aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite’nin doğuşu iki ayrı kaynakta iki farklı görüşle anlatılmaktadır. Bunlardan erken tarihli olan Homeros’ta Aphrodite Okeanos’un kızı olan Dione ile Zeus’un kızıdır. İkinci efsane ise Hesiodos’ta geçer.Aphrodite burada denizin köpüklü dalgalarından doğmuştur. Aphros yunanca köpük demektir. Roma mitolojisinde Venüs ise bahçelerin tanrıçasıydı. Bereketi ve dünya nimetlerini simgeliyordu.   
Bahçelerin tanrısı olan Venüs ile Lucifer’in hikayesi bir ağaçta kesişiyor. Hani cennette Adem ile Havva’ya bir ağacın yemişi verilmişti ve utanma (ar) duygusunu kazanmışlardı ya. Hani o ağaç bilgelik ve aklı simgeliyordu ya. Nasıl da bir anlatı rastlantısı değil mi? Elbette rastlantı değil,  kör inançlar birbirinin yalanını doğrulayarak öylece inanmamızı sağlıyorlar (istiyorlar) o kadar .
Son olarak; Eski Ahit’te onunla ilgili şu satırlara rastlıyoruz: Güzellerin ve bilgelerin en mükemmeliydin. Eden’de, Tanrı’nın bahçesindeydin. Giysilerin hep güzel taşlarla ve altın işlemelerle süslüydü. Bunlar sana sen yaratıldığın gün verildi. Seni kudretinle ve gücünle bekçim yaptım. Tanrı’nın kutsal dağına gidebiliyor ve ateş tarlalarında yürüyebiliyordun. Yaptıklarından tamamen muaf tutulurdun ta ki için kötülükle dolana dek. Bu varlık içinde bile daha büyük şiddet yarattın ve günahkar oldun. Seni Tanrı’nın dağından men ettim ve seni bekçilik ettiğin ateş tarlalarından sürdüm. Güzelliğin yüzünden için kibirle doldu ve bilgeliğini kendi ünün için harcadın. Seni, içine hapsettiğim ateşle beraber dünyaya attım. Seni takip edenlerle birlikte ateşler içinde küle döneceksin. Çok feci bir sona geldin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder